HOŞGELDİNİZ! BUGÜN 20 MAYIS 2024, PAZARTESİ

Anne hasretiyle vatana adanmış bir ömür

'Savaş meydanlarından yazdığı mektuplarda annesini mutlaka sorardı'
09.09.2021 11:00
Anne hasretiyle vatana adanmış bir ömür
Anne hasretiyle vatana adanmış bir ömür
Atatürk, annesine düşkün bir evlattı. Cevat Abbas'ın bahsettiği ana-oğul bağlılığı konusu savaş meydanlarından arkadaşlarına gönderilen mektuplarda da vardır. Savaş meydanlarından yazdığı mektuplarda annesini mutlaka sorardı.
 
Aşağıda mektuplarında arkadaşlarından annesini sormasıyla alakalı örnekler vardır. 22 Eylül 1911'de şöyle bir mektup yazar:
 
"Kardeşim Salih,
 
Mektubunu aldım. Şam vapuruyla Trablus'a gitmekte iken, ilan-ı harb üzerine avdet ettirildik (geri getirildik).
 
(...) Mümkünse valideyi görüp, müteselli et. Benim geçen ayın tayinatı kalmıştı. Bari onun valideye verilmesine Necati Bey vasıtasıyla delalet et." 
 
4 Ekim 1911'de İstanbul'dan yazdığı mektuptan:
 
"... Senin ve Salih'in Selanik'te bulunması valideye muavenet (yardım) etmesi benim kuvvet-i kalb ve tab'ımı tazif ediyor (güçlendiriyor)." 
 
2 Kasım 1911 tarihli İskenderiye'den Salih Bozok'a yazdığı mektubundan:
 
"Hazret-i Salih,
 
(...) Ben seyahatin bir sahnesinde hayvandan vurularak berayi tedavi (tedavi çin) İskenderiye'ye geldim. İade-i afiyet etmek (iyileşmek) üzereyim. Gözlerinden öperim. Validemi hastalığımdan haberdar etme." 
 
15 Kasım 1911'de yine İskenderiye'den bir anne sorusu daha gelir:

Anne hasretiyle vatana adanmış bir ömür

"Ey Hazret-i Salih,
 
Seferin ilk devresindeki mecruhiyeti (yara açılmasını) savdık. Şimdi ikinci sefere çıkıyoruz. Bakalım Allah ne gösterecektir. (…) Bizim valide acaba ne haldedir? Maaş alabildiler mi?" 
 
Mustafa Kemal, Halep'te bulunduğu sırada, evlatlığı Abdurrahim Tunçok ve Zübeyde Hanım'ı yanına aldırmıştır. Zübeyde Hanım'a, "annem" diyen Tunçok'un hatıralarında o günler anlatılır:
 
"Mustafa Kemal Paşa'nın Suriye'deki rahatısızlığı İstanbul'daki Akaretler'deki 76 numaralı evde başka biçimde yansımıştı. Annem Zübeyde Hanım ağlıyordu: 'Mustafa'm kör olmuş. Mustafa'mın gözleri görmüyormuş artık.'
 
Annemin duyduğuna göre Mustafa Kemal Paşa, çölde bir kum fırtınasına yakalanmış, kum tanecikleri ok gibi gözlerine girmiş. Mustafa Kemal Paşa'nın gözleri görmez olmuş. Tam bir hafta durmaksızın ağladı.
 
Haber aldığımızın ikinci haftasında Cevat Abbas Bey geldi eve, 'Halep'e dönüyorum. Mustafa Kemal Paşa'ya sağlık haberlerinizi götürmeye geldim' dedi.
 
Mustafa Kemal Paşa'nın, Çanakkale'de yaverliğini yapan, ondan sonra yanından hiç ayrılmayan Cevat Abbas Bey ailemizin bir ferdi gibiydi.
 
Annem onu bırakmadı. 'Mustafa'mın gözleri kör olmuş. Beni de götüreceksin onun yanına. Onu görmezsem ölürüm ben burada' demesi üzerine Cevat Abbas Bey de, 'Bu konuyu yarın görüşürüz' diyerek evden ayrıldı.
 
Cevat Abbas Bey ertesi gün geldiğinde müjdeli haberi de beraberinde getirdi.
 
'Mustafa Kemal Paşa'ya telgraf çektim. Sizin oraya gelmek istediğinizi söyledim. Biraz önce telgrafıma cevap geldi. Sizi getirmemi emediyor. Abdürrahim'i de getirmemi emrediyor.'
 
Cevat Abbas Bey, bizi asker ve cephane taşıyan bir trene bindirdi. Bir hafta kadar süren bir yolculuktan sonra Halep'e geldik.

Anne hasretiyle vatana adanmış bir ömür

Annem, Mustafa Kemal Paşa'ya sarılıp öpüyordu. 'Bak anne kör değilim' diyordu. Biraz hastalık geçirdim, şimdi düzeldim' dedi. Bana sarıldı, kucağına aldı, öpmeye başladı beni.
 
'Bak Abdürrahim'i de görüyorum anne' diyor ve sevincini tekrar dile getiriyordu: Ne güzel ikiniz de buradasınız." 
 
Kılıç Ali'nin hatıralarında, Zübeyde Hanım'ın Mustafa Kemal'in çocukluğu ile alakalı anıları yer alır:
 
"Zübeyde Hanım, Ankara'ya geldikten sonra bize, Atatürk'ün küçüklük hayatını anlatırken:
Mustafa'm küçücük çocukken bile gayet temiz giyinirdi. Adeta büyük bir adam gibi tavırlar alır, herkesten büyükmüş gibi konuşurdu.
 
Mahalle çocukları sokakta oynarlarken, onların taşisapan gibi sokak oyunlarına, ayak atmalarına, koşmalarına iltifat etmezdi.
 
Onun, kendine mahsus bir benliği vardı. Ellerini pantolonunun cebine koyarak ve başını yukarıya dikerek konuşması daima hepimizin nazarı dikkatini celbederdi.
 
Ne kadar nazik, ne kadar sıkılgan bir çocuktu size tarif edemem. Konu komşu herkes onu çok severdi.
 
Çok zeki bir çocuktu. Kendisi daha Rüştiye Mektebi'nde iken Selanik eşrafından Evranoszade Muhsin Bey'in oğluna ders okuturdu."   (Prof. Dr. Haydar Baş, Hoş Geldin Atatürk eseri sh: 103)

 
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.
Yorumlarınızı paylaşın

--



logo

   E-posta: bilgi(@)kadirga.com.tr
Tüm hakları Kadırga TV adına saklıdır: ©2019-2024

Yazılı izin alınmaksızın site içeriğinin fiziki veya elektronik ortamda kopyalanması, çoğaltılması, dağıtılması veya yeniden yayınlanması aksi belirtilmediği sürece yasal yükümlülük altına sokabilir. Daha fazla bilgi almak için telefon veya eposta ile irtibata geçilebilir.
Mobil uyumlu haber yazılımı: www.eticaret.com.tr